Samimiyet
tüm kimlikleri aşar.
Görünmez sınırlar içinde insanları bir arada tutmak çok zordur. O yüzden ulus devletler çeşitli sembolleri, düşünceleri, duyguları dolaşıma sokar. Ancak insanların bu yüklü sembolleri aşan bir gündelik hayatları, o hayatın içinde çeşitli yakınlık kurma biçimleri vardır. Samimiyet tüm ağır kimlikleri ve sembolleri aşan bir yakınlık kurma biçimidir. Samimiyetin ortak sözler, hikâyeler, ufak jestler, homurdanmalar, hediyeler, yemekler ve başka bin türlü araçla dağıtıldığı bir toplumda yaşıyoruz. Yakınlıklar kurmak için sanatın, müziğin, kültürün, dinin, siyasetin, sokağın ve evin bize sağladığı bin bir türlü araç var. Edebiyat, sinema ve televizyon bize bu ilişkileri yeniden düşünmek için duygu yüklü hikâyeler anlatıyor. Hepimizin bildiği yemekler birbirinden çok farklı tariflerle sosyal medyada dolaşıyor. Komşular arası mesafeler şimdilerde artsa da Muharrem ayı gelince kapısını tıklatıp aşure kâsesini uzatanlar hâlâ var. Kurslar, seminerler, etkinlikler, camiler, cemevleri, toplanıp dertleşilen dost sohbetleri, cenazeler, taziyeler, düğünler, eylemler. İnsanı insana yaklaştıran ve uzaklaştıran mecralar saymakla bitmez.
Yakınlığın da bir sınırı var elbet. Bu sınırlar şiddetle ihlal edildiğinde ölüm, gasp, zorbalık, taciz, tecavüz ve lince dönüşüyor. Cinsiyet, etnisite, din temelli farklılıklar bir sınır ihlali vesilesi olarak kullanıldıkça cinsiyetçilik ve ayrımcılıklar bina ediliyor.
Lakin bize yönelen her sınır ihlalinde birbirimizi korumak için dayanışıyoruz. Minibüste son kalan iki kadınsak, birbirimizi kollamak için seyahatimizi biraz uzatıyoruz. Okul kapısında çocuğumuzu beklediğimiz sürece diğer çocuklara da göz kulak oluyoruz. Daha büyük dayanışmalar da var. Savaşın yerinden oynattığı hayatlar dayanışmayla yeniden kurulabiliyor. Öğrenciler, göçmenler, kadınlar, hatta en zayıf bildiğimiz çocuklar kendilerini güçsüz kıla her şeyin karşısında dayanışarak kendilerine yaşam alanları açıyor. En yalnızlaştığımız yerde insani bir yakınlık mutlaka gelip bizi buluyor. İnsanların arasında düşmanlıktan çok güvenin dolaştığına hâlâ inanıyorum. Şiddetin bu kadar arttığı, insanın bedeninin sınırlarının önemsizleştiği, devlet sınırlarına bir kere daha feda edildiği bu zorlu günlerde insanın insana yaklaşmasından başka çare yok. İnsanız neticede, hepimizi birleştiren değer hayatın ta kendisi. Nasıl yaşarsak, öyle bir hayat var olacak. Birbirimize ne kadar doğru bir mesafede yaklaşırsak o kadar güvende olacağız. Sadece sevdiklerimizle değil, öfke duyduklarımızla da yakınlık kurarak örgütlediğimiz sürece hayatta kalacağız.