Önce
ortak değerlerimizi - müştereklerimizi
tespit edelim.
Böyle bir tespit yaptığımızda bazı hasletlerimizin kaybolduğunu zannederiz. Oysa bu değerler çağa uygun bir değişim geçirmişlerdir. Bu yazı davetini çok gerekli buldum. Çünkü ulusların hayatında zaman zaman hatırlatmalara ihtiyaç duyarız.
İmparatorluktan kalan Cumhuriyet ile Batı’nın da ilkelerini içeren bir hoşgörüyü sürdürmeliyiz.
Eğer biz farklı düşüncelere tahammül edersek, karşımızdaki bizim farklı düşüncemize saygı gösterir.
Farklılığın en derin yaşandığı ülke Türkiye’dir. Batı ve Doğu bir arada bize çeşitli bir kültür sunmuştur.
Bayram; hatırlatma, bağışlama hareketinin en gerçeğidir.
Değerlerimizin, müştereklerimizin tartışılması olağandır ama kınayan, küçümseyen bir tavırla değil.
Tatlı dil üzerine ne çok atasözümüz vardır. Bunların içinde Yunus Emre’nin söylediği pırlanta değerindedir:
“Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ (cennet) ede bir söz”, “ Söz ola kese savaşı” der.
Biz acıyı da, mutluluğu da paylaşmasını biliriz. Bu açıdan Batı’nın bencilliği ruhlarımıza sızmamıştır.
Acılara, savaşlara, göçlere, darbelere karşı eşsiz bir direnç ve dayanma gücümüz vardır.
İyi şair Gülten Akın ne yazmıştı: “Kaç Eyüp şaşkına döner sabrımızdan”.
McLuhan ne demişti: “Dünya küçük bir köydür”.
Elektronik iletişimin egemen olduğu bir çağda evrensellikle ulusalın sentezini başarmalıyız. Geleneklerimizi de, bu anlayışla süzgeçten geçirip değerlendirmeliyiz.
Bizim hasletlerimiz, özelliklerimiz, bize özgü niteliklerimiz, yenilenerek korunmalıdır. Gelecek kuşaklara bu anlayışı devretmeliyiz.
Fransız şairi Paul Eluard’ın şiirinden bir kaç mısra A. Kadir çevirisiyle bize güç versin: “Hiçbir vakit tam karanlık değil gece.” (La nuit n'est jamais complète.)
Değerlerimiz, müştereklerimizle her zaman ulusal varlığımızı sürdürür, hedeflerimizi gerçekleştiririz.
Toplumsalla bireyselin dostluğu yarınları hazırlar. Akılla duyguyu vazgeçmediğimiz hasletlerimiz birleştirir.