Ortak hazinemiz, dilimizdir.
Bu sorunun yanıtı Türkiye’nin geçmişinde yok. Olmadığı Osmanlı İmparatorluğu’nun 17. yüzyıldan başlayarak çözülmesi ve sonunda yok olması ile kesinleşir.
Türk olarak dünyanın bildiği toplum ilk kez Çanakkale’de, sonra Kurtuluş Savaşı’nda özgün varlığını kanıtlayan bir direnç gösterdi.
O direnç bugünkü Cumhuriyet’i kurdu.
Ortak değer bugünün dünyasında yaşaması gereken değerdir.
Çanakkale’yi ve Kurtuluş Savaşı’nı yapan insanların nüfusu 1933’te 15 milyondu.
Bugün aynı topraklarda onların beş katından fazla insan yaşıyor.
Sadece kent nüfusu 1933’ün beş katı. Ve hiçbirinin geçmişinden haberi yok.
İstanbul’da yaşayan 18 - 20 milyon insanın ne İstanbul kenti tarihinden haberi var ne de kendini İstanbullu sayıyor.
Bunları ne tarih ne edebiyat ya da felsefe, ne sanat ne musiki ne ortak anılar birleştiriyor.
Sultanın kulları, Osmanlı döneminde değişik dini inançlar ve kaba bir Türkçe dışında değişik gelenek, dil, diyalektlerle ve coğrafi ayrılıklarla birbirlerinden soyutlanmış kozmopolit bir toplum oluşturuyordu.
İstanbul, imparatorluğun kafası, beyni, buluşturucu ve idare edici iradesi ve simgesi idi. Osmanlıca ise idare edilenle edeni ayıran bir Esperanto idi.