İletişim devrimi, "Bilgi Toplumu" yaratmadı.
BÜYÜK umutlarla başlayan iletişim devrimi, bir bilgi/bilinç toplumu yaratmadığı gibi “Varlıklılar Kulübü’nün uluslararası medyaya egemen olmasına yol açtı. UNESCO Direktörü M’Bow’un uluslararası medyayı İngiliz-Amerikan tekelinden kurtarma girişimi (1970) ile UNESCO Direktörü Federico Major’un Barış Eğitimi Projesi, ABD’nin yardımı keseriz tehdidi ile sonuçsuz kaldı (1990). Parayı veren düdüğü çalmıştı.
Soğuk Savaşı kazandığını gören ABD, savaşın ekonomik sorunlarını çözmek maksadıyla üyelerin katkısıyla (1944’te) kurulan DB ve IMF gibi kuruluşların mali yardım ilkelerini değiştirdi (1980). Artık, planlı ekonomilere değil serbest pazar ülkelerine yardım edilecekti. Turgut Özal’ın 4-eğilim (ANAP) partisi, değişikliğin ülkemizdeki ürünüdür. Ekonomist Galbraith’in refah toplumu uyarısı ve yeni bir dünya düzeni (1985) önerisi sonuç vermedi. Soğuk Savaş’ta yenilen Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla (1989) ABD’yi tek dünya gücü oldu.
Fukuyama tarihin ve ulus devletin sonunu ilan ederken... Huntington Sovyetleri yendik, sıra İslam’da diyordu. Küreselleşen dünya söylemi (2000) tartışmasız kabul gördü. Uyanan Fukuyama, “Devletinizi inşa edin” yoksa ‘Dünya yönetilemiz” uyarısı(2004) dilimize çevrildi ama etkili olmadı. Küreselleşme sürecini değerlendirme zamanı geldi diyen Stiglitz Nobel aldı, ama 2008 krizini önleyemedi. Sorunlar, ikinci yarıda değilse bile, 3. çeyrekte çözülecek umuduyla yaşıyoruz. Dünyayı yıllarca yöneten Fed Başkanı Greenspan, 2008 krizindeki kişisel sorumluluğunu kabul etti.
Halen, yaşamın ya da eko-büyümenin sürdürülmesi tartışılıyor.
Sonuç... Küresel bir apathy (aldırmazlık): Her şey olabilir. Dünyayı biz yaratmadık. Yüksek teknoloji oyuncaklarıyla oyalanma sürüyor. (Yoksa siz hâlâ iPhone 7 sırasına girmediniz, VW’yi yenilemediniz mi?)
Yaşamın geleceği ciddi ve umutsuz. Teknoloji uygarlığı belki intihar ediyor. Kıyamet gününden sadece 10C uzakta ortak değerlerimizi konuşuyoruz. Çözüm belki kendimizin ortak değerlerine dönüş ama hangi kişiliğimizin ortak değerleri? Tanrı devletinin cihatçı/savaşçı kardeşimizinki mi, yoksa laik Cumhuriyet’in barışçı yurttaşın mı?
Unutmadan sorayım; soruşturmada, kültürü ve kişiliğimizi yoğuran cadıları da sayacak mıyız?