'Oh oldu' deme.
Müştereklerin kaybı demokrasi ve laikliğin karşısına dikilen tehlikedir. BU soruyu sormak durumunda kaldık çünkü artık bu müştereklerin olup olmadığı meçhul. Demek ki işe müştereklerimizin varlığının şüpheli olduğunu kabul ederek başlamalıyız. Ortak değer olmasa da ortak paranoyamızı bir kenara bırakıp bizi neyin böldüğünü sorgulamamız şarttır ancak bunu ikiyüzlülüğümüzle yapacaksak hiç yapmayalım daha iyi.
Her türlü ayrımcı ve ırkçı söylemden vazgeçmek ilk adım olmalıdır bir müşterek bulmak için. Yıllar önce Roma'da katıldığım bir tiyatro toplantısında, rahmetli Mısırlı yönetmen Yusuf Şahin şöyle demişti: "Eskiden bir kızdan hoşlandığımızda, o kızın Hıristiyan mı, Müslüman mı, Kıpti mi olduğuyla ilgilenmez sadece ondan hoşlanmamızla ilgilenirdik."
Günümüzdeyse sadece kızın değil tüm ailesinin her türlü etnik, dinsel özelliği derhal konu edilmekte.
Osmanlı İmparatorluğu'ndan bir ulus-devlet yaratmak çok acılı da olsa ülkemizde başarılmışken, bu müştereklerin kaybı bugün demokrasi ve laikliğin karşısına dikilen tehlikedir. Müşterekleri canlandırmak için "mağduriyet" söylemlerinin öne çıkmaması gerekir, neticede bu ülkede mağdur olmamış kimse yoktur.
Müştereklerimizi kurtarmak için düzeyli eğitime ihtiyacımız sonsuzdur. Bu müştereklerin başında saygı gelir, sadece "büyüklerimi saymak" değil, tüm canlılara, cansızlara saygı, dünyaya saygı, gökyüzüne, yıldızlara saygı...
Bu müştereklerin içinde sevgi vardır sadece "küçüklerimi sevmek" değil, doğayı sevmekle başlasak onu yok etmek yerine, o zaman büyüğüyle küçüğüyle, deniziyle gölüyle tüm ülkemizi, dünyamızı sevmekle...
Bu müştereklere katılması gereken birlikte ağlamaktır, evet acıklı ama önemli, tüm kurban edilenlere yeniden birlikte ağlamak, kimsenin arkasından "Oh oldu!" dememek.
Bu müştereklere mutlaka katılması gereken birlikte gülmek, birlikte şarkılar, türküler söylemek, birlikle oynamaktır, her anlamda! Hem unutmayın oynamak güzeldir.