Salondaki yalnızlığımı unuttuğum o gün…
Bana göre kaybettiğimiz en önemli müşterekimiz hepimizin aynı ülkenin vatandaşları olduğumuz gerçeği. Bu gerçeğin yarattığı müşterek duyguyu kaybettik.
2000’li yılların başında erken çocukluk dönemi eğitimi konusunda gözlem yapmak üzere Hollanda’ya gitmiştim. Rotterdam’da getto diyebileceğimiz bir mahallenin çocuk yuvasında o mahallenin sakinleriyle buluştuk. Dünyanın her yerinden insanlar vardı. Mültecilerdi hepsi. Türkiyeliler de çoktu.
Hem Hollanda’daki sistemi öğrenmeye hem de bizdeki iyi uygulamaları paylaşmaya çalışıyordum. Türkiyeli dinleyiciler benim Türkiyeli olduğumu öğrenince fısıldaşmak üzere birbirlerine yaklaştılar. Bana bakarken gözleri parlamaya başladı. Sığındıkları bir ülkede kendi dillerinden konuşan bir hemşerileri vardı karşılarında.
Ben de onlara bakınca salondaki yalnızlığımı unuttum, yüzüm gülmeye başladı. Toplantı bitince grup olarak bana doğru koştular. Sarmaş dolaş olduk. Öğlen yemeğinde derin sohbetler ettik. Her biri ülkenin başka bir yerinden gelmişti. Her birinin bambaşka alt kimlikleri vardı. Ama bizi birleştiren üst kimliğimiz Türkiyeli olmaktı.
Kimse bana nereli olduğumu, yaşadıklarımı falan sormadı. Çok mutlu olmuştum. İşte ben bu müştereki çok özledim. Bu duyguyu her zaman her yerde yaşamak istiyorum.
Uzunca bir dönem bütün Türkiyeliler olarak tek tip bir kimlik içine sıkıştırılmaya çalışıldık. Sonra sıkıştırıldığımız o kimlik dar gelmeye başladı. Çünkü gerçek değildi.
Her birimizin bir geçmişi, kimliği, kültürü vardı. Onları keşfetmeye, paylaşmaya başladığımız görece özgür günler yaşadık.
Acaba diyorum; çok kimlikli olup, bunun üzerinden zenginleşmeyi, barışmayı umarken en önemli müşterek kimliğimizi mi kaybettik?