Öfkeleri boşaltma vaktidir.
Müştereklerimizi neden konuşmalıyız? BİR ilahiyatçı olarak söze şuradan başlamam anlayışla karşılanır umarım: Peygamberimiz, kendi toplumunda yüzyılların getirdiği ayrışma ve çatışmaları ortadan kaldırmış, zengin bir ortak değerler alanı oluşturmuştu. Fakat ondan sonra “müşterekler etrafında birlik” bilinci ve pratiği büyük yaralar aldı; o çağların şartlarına bakarak bunu da anlayışla karşılamak gerekir. Çünkü 20. yüzyıl ortasından önceki dünya tarihi, büyük ölçüde, ayrışmalar ve savaşlar tarihidir.
Meseleye buradan baktığımızda yine de şunu görürüz ki, bizim medeniyetimiz farklı ırklardan, dinlerden, kültürlerden insan toplulukları arasında bile ortak değerler üretmiş; onları asırlarca bu değerler etrafında, bir arada barış içinde yaşatmayı başarmış; bu başarısıyla insanlık tarihinde özel bir yere sahip olmuştur. Çünkü -biraz klişe bir söz olacak ama- gerçekten çok zengin ve köklü bir ortak değerler alanımız var.
Buna rağmen son bir asır içinde –anlatılması uzun sürecek birçok sebep yüzünden- bu müşterek değerlerimizi görmek yerine -her toplumda bulunan, üstelik doğru yönetildiğinde toplumlara zenginlik katan- farklılıklarımızı, ortak bağlarımıza zarar verecek tarzda öne çıkardık. Yeni nesillere, müşterek değerler üzerinden ilişki kurma alışkanlığı kazandırmaktan daha çok, onları –aslında tali derecede olan- farklılıkları öne çıkararak yetiştirdik; böylece onları ayrı kampların insanları yaptık. Bu da zamanla toplumumuzda gittikçe derinleşen ve süreklilik kazanan duygusal ayrışmalara, sosyal çatlamalara yol açtı ve açıyor.
Yine de bu deneyim sayesinde, nerelerde yanlış yaptığımızı görmemizin şimdi daha kolay olduğunu düşünüyorum. Tıpkı İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batılı ülkelerin yaptığı gibi bizim de hatalarımızı görmemiz şimdi daha da gerekli ve mümkün hale gelmiştir. Bunu demenin artık faydasının olmayacağı bir zaman gelmeden önce biz de “Bir daha asla!” demeye; farklılıklar üzerinden çatışmak yerine, sayısız müştereklerimiz, ortak değerlerimiz üzerinden birbirimizle buluşmaya mecburuz. Bunu başaran bir Türkiye halkı, kendi toplumsal barışını sağlamasının yanında, ağır bunalımlar yaşayan diğer Müslüman toplumlar için de bir barış ve uzlaşı modeli olabilir; tarihi birikimimiz ve zengin deneyimimiz dikkate alındığında öyle olması da gerekir. Bunun için herkes ve her kesim “müşterek değerlerimizde buluşma” davasına inanmalı, bunu yürekten desteklemelidir. Şimdi vakit, içimizdeki öfkeleri boşaltma; orada sevgi, müsamaha gibi yapıcı duygular yeşertme vaktidir; Kuran’ın ifadesiyle “aramızda sımsıcak dostluklar oluşabilmesi için kötülükleri iyiliklerle savma” vaktidir.
Elbette birbirimize ters gelen farklılıklarımız, birbirimizi gücendiren hatalarımız, zaman zaman bizi bunaltan sorunlarımız var. Fakat bize bu farklılıkları hoş görme, hataları bağışlama, sıkıntıları birlikte barış içinde aşma iradesi bahşedecek sayısız ortak değerlerimiz, bağlarımız ve ideallerimiz de var.
Vatanımız, devletimiz, milletimiz, bereketli topraklarımız, seksen milyona ulaşan dinamik nüfusumuz, muhteşem bir tarihimiz; zengin sanat, kültür ve medeniyet mirasımız; dini inançlarımız, pratiklerimiz ve mabetlerimiz; ortak ahlak değerlerimiz, örflerimiz, âdetlerimiz ve daha birçok köklü manevi ve maddi müştereklerimiz var. Ülkemizi kalkındırma, devletimizi güçlendirme, bağımsızlığımızı koruma, demokrasi kültürümüzü zenginleştirme; halkımızın eğitim ve refah düzeyini, hayat kalitesini yükseltme; insanlarımızın onurlarını, haklarını ve özgürlüklerini geliştirme gibi nice ortak hedeflerimiz, ülkülerimiz var.
Hangi farklılığımız bunlara zarar vermeye değer!