Asıl
müştereğimiz Cumhuriyet’tir...
Ben bu soruyu, ‘’Bizi biz kılan ortak noktalarımıza yeniden nasıl kavuşabiliriz?’’ diye anlıyorum. Çünkü, 90’lı yıllardan beri ‘üç kutuplu Türkiye’ tezini yüzlerce kez yazmış bir insan olarak, şu anda Türkiye’nin müştereklerinin dibe vurmuş olduğunu görüyorum. Dağılan bir imparatorluğun, Balkanlardan, Kafkasya’dan, Ortadoğu’dan gelen ve birbirine hiç benzemeyen insanlardan bir ‘ulus’ yaratmaya çalıştık. Ve bir ara başarır gibi olduk. (Aynı anda hem Ankara Koleji’ne hem de Kur’an Kursuna gönderilmiş bir Cumhuriyet Savcısı çocuğu olarak söylüyorum bunu.)
O dönemde hiç kimsenin aklına Muhammed Mustafa ile Mustafa Kemal’i karşıtlaştırmak gelmezdi. Manevi dünyayla ülke uyum içindeydi. Ama sonra dini, etnik, milliyetçi partiler kuruldu ve Türkiye’yi böldüler. Şimdi yapılması gereken bu ‘kutuplaştırılmış’ ülkeyi, tekrar derleyip toplamak ise; ortak değerimiz İslam deseniz ‘hangi mezhep, hangi tarikat’ sorusu ortaya çıkacak, kaldı ki her yurttaşın Müslüman olma zorunluluğu da yok! Irk deseniz bu ‘soylar karmaşası ülke’de, bir sürü itiraz yükselecek. O zaman bizi tekrar bütünleştirecek olan değerler; gerçekten laik, gerçekten demokratik, gerçekten hukukun üstünlüğüne sahip, etnik ve dini köken ayırmadan her insana eşit anayasal yurttaşlık hakkı tanıyan bir çağdaş devlet, toplum ve hukuk düzenidir.
Bir de Atatürk’tür elbette. Savaştan çıkmış, mahvolmuş bir ülkedeki devlet kurma uygulamalarını, tarihçi Gadamer’in hermeneutic (yorumbilim) metoduyla, o devrin koşullarına göre yorumlamak gerekir. Ama Atatürk sadece bir insanın değil, birbirine benzemez milyonlarca imparatorluk göçmeninden, çağdaş bir ulus yaratma çabasının adıdır ve kilit taşıdır. Nasıl kubbelerdeki kilit taşını söktüğünüzde o kubbe çökerse, Atatürk’ü yok ederseniz de Türkiye çöker. Cumhuriyet’i demokratikleştirmek, kurucularımızın bizlere bıraktığı bir görevdir. Ve asıl müştereğimiz budur.