Birlikte Yaşayabilecek miyiz
Oyun Atlası
“Oyun oynarken dinin, dilin, ırkın hiçbir önemi yok”
İnsanlık tarihi boyunca farklı coğrafyalarda ve farklı zaman dilimlerinde oynanan oyunlar, tarihe ve kültüre dair önemli ipuçları verir. Ama teknolojinin ve kentleşmenin toplumsal yaşamı değiştirmesiyle beraber, oyun kültürü kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. “Bu topraklardan geçen her medeniyetle ilgili yeni şeyler öğrenirken, bu topraklarda oynanan oyunları da merak ettim ve peşlerine düştüm” diyen Gökçen Göksel, kendini antik dönemden itibaren kaybolmaya yüz tutmuş oyunları araştırırken buldu ve karşısına çıkan tüm oyunları arşivlemeye başladı. Pek çok yerde müze müdürleri ve arkeologlar ile konuşup konuyla ilgili yazılmış tezleri ve kitapları okuyunca, oyun üzerine çok büyük bir kültürel hazinemiz olduğunu keşfetti. Bu hazineler kitaplarda, tezlerde kalmıştı; yaşamıyordu. Göksel antik oyunları araştırırken, bu topraklara ait, eski kuşakların oynadığı ve yeni nesle aktarılmayan oyunlar olduğunu gördü; bu oyunların kaybolacağını fark etti. Bu, ortak değerlerin de yok olması anlamına geliyordu.
Bireyden topluma tüm kesimleri bir arada tutarak değişimin en önemli parçası haline gelen oyunun insanın dünyasını değiştirebildiğine inanan Göksel, Türkiye’nin dijital oyun haritasını hazırlamaya karar verdi. Bu harita ile ‘bu topraklarda geçmişten günümüze hangi oyunlar oynanmış, bu oyunların kültüre etkisi ne olmuş, nasıl değişmiş, bu oyunların hikayeleri nedir?’ gibi soruları yanıtlayacaktı. Kullanıcı, haritada bir kentin üzerine tıkladığında, orada en eski çağlardan günümüze oyunların nasıl oynandığını ve tarihsel süreçteki değişimi görebilecekti. Göksel o dönem, Ortak Değerler Hareketi’nin 100 değer elçişinden biri olarak seçilmiş ve Değer Taşı oyununda moderatörlük yapmıştı. Ortak Değerleri Destekleme Programı’ndan haberdar olunca, Oyun Atlası adını verdiği projesiyle başvuru yaptı. Projesi desteğe hak kazandı.
Kumaşlar yerel, üretici kadın
Oyun Atlası, oyunu merkezine alan, labirentlerin içinde kendi özünü arayan, ortak hafızamıza ve bu topraklarda hayat bulan oyun kültürüne sahip çıkan, oyunu tarihin solgun sayfalarından çekip ona hayat veren, tanık olan, dahil olan, yol açan, herkesin hikayesi olma amacını taşıyor. “Oyunda bir araya geldiğiniz zaman sizin dilinizin, dininizin, ırkınızın hiçbir önemi yok. Oyun oynarken her şeyi unutur ve paylaşırsınız” diyen Göksel, kaybettiğimizi düşündüğümüz pek çok değerin oyun oynarken karşımıza çıktığı kanısında. Göksel, Oyun Atlası projesine başlarken İstanbul, Ankara, Eskişehir, İzmir ve Antalya’ya Antik kentlerdeki oyunları bulmaya gitti; Manisa ve Didim’e dair de arşivi taradı. Sonra, Antik kentlerde tapınak girişlerinde mermere kazınmış halde bulunan Dokuz Taş ve Mangala gibi oyunları kolay taşınabilir olsun diye kumaşlara işletti. Bu doğal kumaşları Denizli Buldan’dan getirtti; işlemeleri ise kadınların çalıştığı atölyelerde yaptırdı. Yine Türkiye’deki antik kentlerde görülen tavlanın ilk versiyonunu peştemal ve havlulara işleterek oyunlara farklı bir yorum getirdi. Oyun taşlarını ise kahve çekirdeği ve mısır gibi malzemelerden seçti.
Göksel, kültürel mirası ve değerleri yaşatmak için de Benim Antik Oyunum adlı atölye programını hazırladı. Bu atölyeyi 50’si çocuk 100 kişiyle gerçekleştirdi. Göksel, üniversitede yaptığı atölyeyi şöyle anlatıyor: “Öğrencilerin çoğu farklı yerlerde yetişip İstanbul’da üniversitede karşılaşmış kişilerdi. Oyunlar hem birbirlerini tanımalarını hem de birlikte vakit geçirmelerini sağladı. Çocukken oynadıkları oyunlarla ilgili sohbet ederken birbirlerinin geldikleri yerleri ve oralardaki yaşam kültürünü tanıma fırsatı buldular. Birbirlerine yönelik önyargıları ortadan kalktı. Daha önce aynı sınıfta hiç konuşmazken şimdi birlikte fotoğraf çektirip bana yolluyorlar.”
Çocuklar antik kentlerde oyun oynayabilir
Bu süreçte bir gelişme daha oldu. Oyun Atlası, Koç Üniversitesi ile Uluslararası Müzeler Konseyi İngiltere Şubesi’nin hayata geçirdiği SARAT (Türkiye’nin Arkeolojik Varlıklarının Korunması) adlı sertifika programına seçildi ve programın tanıtım filminde de başrolü üstlendi. Göksel, şimdi artık eksiklerin üzerine gitmek istiyor. Antik kentlerde oyunların bulunduğu yerlerde tek bir tabela bile olmamasından şikayetçi: “İnsanlar oyunların yanından geçip gidiyor. Halbuki, kültürel mirası yaşatmak için çok şey yapılabilir. Örneğin, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bu yıl müzeciliği okullara seçmeli ders olarak koydu. Bu dersi alan çocuklar yaşadıkları yerlerdeki antik kentlere gidip taşların üzerinde oyun oynayabilirler. Böylece hem tarihe dokunmuş hem de oynarken öğrenmiş olurlar.”
Göksel, bu konuda bir içerik hazırlayıp MEB’e götürmeyi planlıyor. Ardından, Kültür Bakanlığı ile görüşüp antik kentlere bu oyunları anlatan panoların yerleştirilmesi ve kumaşlar üzerine yeniden yorumladığı oyunların müze mağazalarında yer alması için çalışmak istiyor.